30 Ocak 2010 Cumartesi

Gürcü Müziğine Giriş - Tusuri Satripialo







Müziğin birleştirici rolüyle...



Yaşasın halkların kardeşliği !



ve bu söylevin can bulmuş hali Kardeş Türküler den Vedat Yıldırım ın yorumuyla

Tusuri Satripialo

kırık dökük bir halk ezgisi

BGST albümünde dinledikten sonra karşıma SONBAHAR filminde çıkmıştı. Filmin kahramanı arkadaşıyla kafaları çekerken fonda Gürcü kadınlardan bu şarkı çalmaktaydı. Albümde de iki versiyonu var hepside güzel aslında ezgi güzel olunca hepsi ayrı bir tat gibi geliyor bana...



tu ase turpa ikavi

rad ver gamçnevdi iao

imad rom sikuvarulistvis

guli ar gamiğiao

ahla shva neba ver vnahe

alersit gamağviao

tkbiladats mai kurkura

kalta zed damartziao

...

madem böyle körpe idin neden fark edemedim seni

neden böyle bir sevgiye yüreğimi açmadım

bir yol var mıydı seni sevmekten başka

sen ki şefkatle uyandırdın beni

tatlı dille fısıldadın kollarına aldın beni

...

Gürcü müziğine dair keşfettiklerim devam edicek...

böyle başlamak istedim temeli olması bakımından.



Milan Kundera Kalıntıları



En güzel anlar,

bir rüyanın, o yeni filizlenen başka bir rüyada uyanırken,

hala devam ettiği anlardı.

...

Şimdi birşeyi anlıyordu:

tüm hayatı, terkedilmiş bir telefon kulübesinde

hiçbir yeri arayamacağı bir telefon ahizesi önünde

bekleyişten ibaret olmuştu.

Şimdi önünde bir tek yol vardı:

terkedilmiş kulübeden çıkmak

çarçabuk çıkmak.

...

Fakat onu tehlikeye doğru iten yalnızca suçluluk duygusu değildi.

Yaşamı yarım-yaşam, insanları yarım-adam

haline getiren korkaklıktan nefret ediyordu.

Terazinin bir kefesine yaşamı,

diğerine ölümü koymak istiyordu.

Her davranışının, daha da iyisi, yaşamının,

her günün, her saatinin, her dakikasının

en yüce ölçüt olan ölümle ölçülmesini istiyordu.

Bu yüzden sıranın başında yürümek,

uçurumun üstündeki ipte yürümek,

başının çevresinde mermilerin halesini taşımak

ve böylelikle herkesin gözünde yücelmek ve sonsuz olmak istiyordu,

ölüm gibi sonsuz...

...

Özgürlük

ana babaların reddildiği ya da gömüldüğü yerde değil,

olmadıkları yerde başlar.


Milan Kundera yaşam başka yerde derken aslında bir yerin tasvirinden çok oraya ulaşırken atlatılcak badirelerden bahsediyor kitapta. Hayata bakıldığı zaman aslında hep o ''başka yere'' gitmek istiyoruz. Dolayısıyla, sonsuzluk kavramına ölümün yanına bir de başka yerdeki o yaşamda ekleniyor ya da değişen yaşamların sayısı sonsuza varıyor ölümle birleşince.

Kitabı şöyle hatırlıyorum: o başka yere giden bi trene binmişsiniz-upuzun bir yolculuk- ve oraya ulaşmak için yani bir gereklilikten dolayı vazgeçmeniz gereken birşeyler var...

bunların başında korku geliyor.Şöyle ki korku da bizim sığındığımız sıcacık tutan kara bir palto...üzerimizden çıkaramıyoruz... özgür olmak içinde üşemek gerekiyor...


Kitabın bana en çok seslendiği yere geliyorum...

bana benim mutluluk tanımımı verdiği yere!


''En güzel anlar,

bir rüyanın,

o yeni filizlenen başka bir rüyada uyanırken,

hala devam ettiği anlardı.''


ve benim için yaşamın olduğu başka yer bütün bu güzel anların birleştiği yer


Kız bir rüyadan uyanıvermiş,

ama oğlanın kurguladığı başka bir rüyaya düşüvermek

derdiymiş...


dud için...

23 Ocak 2010 Cumartesi

SEVDADIR




Göğü kucaklayıp getirdim sana
kokla
açılırsın

solmuşsun
benzin sararmış
yorgun bir işçinin yüzüne benziyor yüzün
öyle bükük bakma bana
çam kolonyası getirdim sana
kentli dağlıların haklı sevdasını
bolu ormanlarından çarpan bir koku
sanki köroğlunun ter kokusu
aman kokusu, billah kokusu
canlarım, canım benim
üzme kendini bu kadar
sana umudu öğretmeyenlerin suçu mu var
bak yeryüzü ne kadar geniş
ne kadar dar
Dur
akıtma gönlüm yaşını
gözünden öpecek bir yer bırak
oy bana en yakın
bana en uzak
sevgili yar
Hasretine vur beni
Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum
Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
bunu unutma
kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben

öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu...
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu
Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız

sen içerde
Ben dışarda...
Oyyy mahpusluk mahpusluk...

Arkadaş Zekai ÖZGER

22 Ocak 2010 Cuma


bir şenlik hatırası

6 mayıs 2009

bir şiir

YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Adnan YÜCEL

bir duygu

inadına yakmak sönen mumları

inadına yaşamak

inadına çalışmak

inadına sarhoş olmak

inadına sevmek en imkansızı...